İstanbul’daki “Uluslararası İstihbarat Çalışmaları Kongresi” sona erdi

Milli İstihbarat Akademisi tarafından düzenlenen Uluslararası İstihbarat Çalışmaları Kongresi, “Zanaatla Bilim Arasında: İstihbarat Eğitimi ve Yükseköğretim” paneliyle sona erdi.

İstanbul’da bir otelde düzenlenen kongrenin “Zanaatla Bilim Arasında: İstihbarat Eğitimi ve Yükseköğretim” başlıklı kapanış panelinde, Türkiye’deki istihbarat çalışmalarının dünü ve bugünü ele alınarak mevcut sorunlara değinildi

Milli İstihbarat Akademisi Başkan Yardımcısı Doç Dr. Yenal Göksun’un moderatörlüğünü üstlendiği panelde, Milli Savunma Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erhan Afyoncu, Polis Akademisi Başkanı Prof. Dr. Murat Balcı ve Milli İstihbarat Akademisi Başkanı Prof. Dr. Talha Köse konuşmacı olarak yer aldı.

Göksun, panelin açılışında, kongre kapsamında düzenlenen 40 farklı oturumda ele alınan konuları ve sonuç bildirgelerini özetleyerek, istihbarat servisleri, akademisyenler, karar alıcılar ve uygulayıcıların ilk kez böyle bir platformda bir araya gelme imkanı yakaladığını belirtti.

Prof. Dr. Erhan Afyoncu, istihbaratın gizemli ancak son derece önemli bir alan olduğunu ifade ederek, Türk devletleri ile Osmanlı Devleti dönemindeki askeri yapı, istihbarat yapılanması ve örnek alınan ekoller hakkında bilgi verdi.

Osmanlı ordusunun muharebe gücünün yanı sıra lojistik gücünün de kuvvetli olduğuna değinen Afyoncu, “Buradan Kahire’ye gittiğinizde 2 bin küsur kilometre, Viyana 2 bin kilometreye yakın. Bu kadar mesafeye iyi bir lojistik planlama olmadan gidilmesi mümkün değil. Lojistik planlamayı yaparken askeri istihbarat yapmak da önemlidir. Osmanlı’nın klasik döneminde kurumsal bir yapı yoktu. Daha ziyade akıncılar, uç beyleri, Budin Beylerbeyi, sancak beyleri, Dalmaçya’daki beyler kendi çevrelerindeki yabancı muhbirleri ve gayrimüslim tebaayı kullanarak, keşif faaliyetleri yaparak bilgi topluyordu.” ifadelerini kullandı.

Afyoncu, tarihi belgelerden Osmanlı Devleti dönemindeki bazı istihbarat çalışmalarıyla ilgili örnekler vererek, 19. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti’nin dışişleri ve istihbarat alanında kurumsal bir yapısı olmadığını aktardı.

Afyoncu, Türkiye’de istihbarat alanında lisans eğitimi olmadığını, Milli Savunma Üniversitesinin iki enstitüsünde istihbarat alanında yüksek lisans programları bulunduğunu, asker ve sivillerin eğitim aldığını belirterek, bazı tezlerde özel veriler kullanıldığı için umuma açamadıklarını ve bu nedenle tezlerin dar alanlarda kullanıldığını ifade etti.

Üniversiteye rektör olduktan sonra harp okullarının programlarını elden geçirdiklerini ifade eden Afyoncu, “Eskiden harp okullarında istihbarat dersleri varmış fakat bunu kaldırmışlar. Muhtemelen FETÖ’nün hakim olduğu dönemlerden birinde yapıldı. Biz üniversitede istihbarat derslerini yeniden koyduk. İlginç olan bunun kaldırıldığının çok farkında olunmamasıydı. Askeri bir öğrencinin istihbaratın temel kavramlarını öğrenerek yetişmesi lazım.” şeklinde konuştu.

Afyoncu, hazırlık öğrencilerine Türkiye’nin çevresel faktörlerini dikkate alarak Arapça, Farsça, Rusça, Fransızca ve Yunanca dersleri de verdiklerini söyledi.

“Türk Polis Teşkilatı’nın rütbeli polisleri yakında İç Güvenlik Fakültesi mezunlarından olacak”

Panelistlerden Prof. Dr. Murat Balcı, kolluk istihbaratı kavramına değinerek, “Polis Akademisi 1937 yılında kurulan ancak 132 yıllık polis eğitim geleneğine sahip, maalesef özellikle FETÖ/PDY’den ağır darbe yemiş bir kuruluştur. Bunun etkilerini yavaş yavaş üzerimizden atmaya çalışıyor.” dedi.

Balcı, İç Güvenlik Fakültesi müfredatında istihbarat teorisi için özel bir yer verdiklerini kaydederek, “Buradan mezun olan rütbeli personelimiz istihbarat eğitimi almış olacak. PAEM’deki müfredatımızda da istihbarat teorisiyle ilgili derslerimiz olacak.” dedi.

Türk Ceza Kanunu’nda devlet sırlarına karşı işlenen suçlara ilişkin maddeler bulunduğunu söyleyen Balcı, FETÖ’nün geçmişte casusluk kavramı ve devlet sırlarına ilişkin dezenformasyon yaparak bu konuları muğlak hale getirdiğini, bunun söz konusu alanda işlenen suçları cezalandırmayı son derece zor hale getirdiğini ifade etti.

Balcı, casusluk kavramıyla ceza hukuku alanında da mücadele etmek gerektiğini vurgulayarak, şunları söyledi:

“Siz arkada büyük bir istihbarat savaşı vermek suretiyle bir casusu yakalayıp cumhuriyet savcısının önüne götürüyorsunuz. Belki arkasında 1,5,10 yıllık çalışma var ama cumhuriyet savcısı bir dosyaya iki dakika içerisinde bakıp ‘Burada suç yok.’ diyerek o kişiyi serbest bırakabiliyor. Dolayısıyla sadece istihbarat noktasında değil, bu kişiler yakalandıktan sonra cezalandırılması açısından da çalışılması ve bu alanda da teorik bilgi üretilmesi son derece önemli. Maalesef bundan önceki dönemlerde bu çalışmaları yapan kişiler yerli ve milli kişiler değildi.”

“Enformasyon açısından bir bombardıman içerisindeyiz”

Akademi Başkanı Prof. Dr. Talha Köse ise istihbarat faaliyetlerinin yüzde 80’inin bilgi toplamak, analiz etmek ve işlemekten oluştuğunu belirterek, toplanan verinin maliyetinin arttığını, bunun yanı sıra veri üretiminde de ciddi bir artış olduğunu dile getirdi.

Veri artışının verilerin analiz edilmesini de etkilediğini, bu nedenle yeni işlemcilere ve analiz yöntemlerine ihtiyaç duyulduğunu anlatan Köse, şöyle konuştu:

“Enformasyon açısından bir bombardıman içerisindeyiz. Tabii ki istihbarat alanındakiler, polisler ve askerler bu konuda daha bilinçli olabilir ama normal vatandaşların da bu bilinç düzeyine gelebiliyor olması lazım. Bizlerin görevi eğer burada bir manipülasyon, dezenformasyon veya insanların zihinlerini şekillendirmeye yönelik bazı çalışmalar varsa bunları tespit etmek ve önlemek. Yani sadece bunları algılamak değil, aynı zamanda toplumu bu tarz mühendislik faaliyetlerine karşı da korumak gerekiyor. Bütün bunlara açıklık getirebilmek, gelen bilgiyi süzmek, bunu analiz etmek, değerlendirmek için gerçekten sağlam bir analitik çerçeveye ihtiyacımız var.”

Kaynak: AA / Başak Akbulut Yazar – Güncel

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir