İyilik ve kötülüğün izinde

Yaşamda her şey içinde zıddını barındırır. Bu durum evrenin diyalektik bir kuralıdır. Her şey karşıtı ile doğar, kavga eder ve yaşamını sürdürür. Yaşama dair her şeyin özeti sayılabilecek anlamlı bir söz vardır: “zehir dozdadır”. Dozunu ve sınırını aşan her şeyin zıddınına dönüşme potansiyeli vardır. Örnek; bal dünyanın en faydalı besinlerinden biridir ancak ölçüsüz tüketildiğinde insanı zehirler. Zehir ise ölçüsünde kullanıldığında tıp ve sağlık sektöründe bir çok hastalığın tedavisinde kullanılan bir maddedir. Hayata düz bir mantıkla bakan bir insan için şaşırtıcı ve paradoksal bir durum gibi gözükür bu realite.

Aslında iyilik ve kötülük kavramları arasında da böylesine çelişik gibi görünen bir ilişki durumu vardır. Bana göre mutlak iyilik yada mutlak kötülük yoktur. Esasen insan özünde iyi de değildir kötü de değildir. İyilik yada kötülüğü barındıran yada besleyen çevresel faktörler veya toplumsal ilişkilerdir de demiyeceğim. Çünkü bu kavramlar böylesine sığ açıklamalarla izah edilemeyecek kadar karmaşık ve komplike kavramlardır. Ancak şunu net bir şekilde söyleyebilirim: Madem ki insanın ontolojik realitesini dayandırdığını iddia ettiği mutlak bir iyilik varsa, neden son yüz yıldır, bin yıldır yada beş bin yıldır iyilik kavramı dünyanın her hangi bir yerinde egemenliğini kavi kılmamıştır? Neden kötülük her zaman egemen olmuştur.

Son yüz yıldır insanın tabiata, ekosisteme verdiği zarar ondan önceki onbinlerce yılda verdiği zarardan kat be kat fazladır. Tabiattaki hiçbir tür direkt yada dolaylı olarak tabiata yada diğer canlılara zarar vermek için özel bir çaba içinde değildir, tersine her tür, ekosistemin varlığını ve devamlılığını sürdürmesi için vazgeçilmez bir unsurdur. Bu döngüdeki ahenk ve dengenin birer parçasıdır.

Bana göre insan zihninde ve ruhunda hem kötülük hem de iyiliğin nüvelerini barındırır. Hangisinin öne çıkacağı tamamen şartlara ve konjonktüre bağlıdır. İnsan bu iki kavrama da tamamıyla pragmatik bir tutum ile yaklaşır.

Tarih boyunca binlerce filozof, peygamber, iyilik elçisi iyilik misyonu üstlenerek insanlara doğruyu göstermek ve iyiliğe davet etmek için dünyaya geldi gitti ancak hiç biri başarılı olamadı. Çünkü insan egosu bütün bu öğüt ve çağrıların önünde büyük bir bariyer oluşturur. Ego insanın celladıdır. Eğer egon üstün gelirse Adolf Hitler’e dönüşürsün eğer egonu öldürürsen Albert Einstein olabilirsin.

Hristiyanlık ve İslam dinleri de ilk ortaya çıktıklarında insanı iyiliğe, doğruluğa, adalete davet etmiş olup eşitlik ve özgürlük vaad etmiştir. Ama ne zaman ki bu inançlar iktidar ve devlet gücünü ele geçirmişlerse ilk ortaya çıktıklarında üstlendikleri misyonun tersi bir pozisyon almışlardır. Avrupa’nın yüzlerce yıl süren karanlık çağı ile Müslümanlar’ın ta halifeler döneminden başlayıp günümüze kadar süren mezhep kavgaları bu dinlerin güç ve iktidarı ele geçirdikten sonra nasıl bir şekil ve muhteviyat kazandıklarının net göstergeleridir.

Bundan dolayıdır ki gelişmiş demokratik ülkeler yüzlerce yıl süren bu acı tecrübelerden sonra iyilik yada kötülük kavramlarını istismara açık olabilecek, gücü ve iktidarı elinde bulunduranların istedikleri gibi evirip çevirecekleri bir pozisyondan çıkarıp iki kavramın net bir şekilde birbirinden ayrılmasını sağlayan demokratik kurumlar ve hukuk sistemleri oluşturmuşlardır. Yani özetle bu olguları toplumun genel çıkarlarını gözeterek kişilerin niyetlerine bırakmamışlardır. Odağında adaletin olduğu, demokratik kurumlarla denetlenen hukuk sistemini egemen kılarak Berlin’deki kralın da haddini bilmesini, yoksul değirmencinin de kendini güvencede hissetmesini sağlayan bir nizam kurmuşlardır.

Sonuç olarak geri kalmış toplumlar kaderlerini ve geleceklerini metafizik güçlerin ve olağanüstü bir kutsiyet atfettikleri devletlerinin insafına bıraktıkları için hiçbir zaman huzur ve mutluluğu(iyiliği) yakalayamamışlardır. Her zaman iyilik ve kötülük ikileminin yarattığı girdapda debelenip, hayatın aslında bütün insanlara sunduğu nimetleri ıskalamışlardır. Gelişmiş toplumlarda işi kadere ve şansa bırakmadan yöneticinin haddini bildiği toplumunda hak ve hukukundan haberdar olduğu bir sistem kurmuşlardır.

Yani yöneticiler yada yurttaşlar iyi oldukları yani kötü olmadıkları için değil iyi olmak zorunda oldukları için iyidir. Çünkü toplumun kahir ekseriyetinin genel çıkarına uygun olan ve azınlığın(yöneticiler ve egemen sınıfların) daha az çıkarına uygun olan şeydir iyilik bunun tersi de kötülüktür. Eğer iyiliğin yada kötülüğün genel geçer bir tanımı varsa o da bu olabilir.

Related Posts

Nevşin Mengü’den saldırıya uğrayan Özgür Özel’e olay benzetme

CHP’ye yakınlığıyla bilinen gazeteci Nevşin mengü, Sırrı Süreyya Önder’in Atatürk Kültür Merkezi’ndeki anma törenine katılan CHP lideri Özgür Özel’in çıkışta fiziksel saldırıya uğraması hakkında konuştu. YouTube kanalı üzerinden yaptığı canlı yayında Özgür Özel’e olay göndermelerde bulundu. Mengü Özgür Özel için “Öyle ‘Düdü Mehmet’ gibi ortada gezersen alay konusu olursun.” dedi. Yine CHP’ye yakınlığıyla bilinen gazetecilerden Yılmaz Özdil de, Özgür Özel’e saldırıdan dolayı ‘armut’ benzetmesi yapmıştı.

Öztürkmen: ‘İşte Adalet Bakanlığı’ndaki rezaletin belgesi’

CHP’li Öztürkmen, Adalet Bakanlığı’nın mülakat mağduru hâkim adayları ve adliye personellerinin açtığı davalarda 65 kez mahkum edildiğini açıkladı. Öztürkmen, mülakat sisteminin haksız ve hukuksuz olduğunun mahkeme kararlarıyla tescillendiğini, ancak buna rağmen mağduriyetlerin devam ettiğini belirtti.

Yer: Kartal… Fuhuş pazarlığı yaptıkları kadına hayatının şokunu yaşattılar

Kartal’da bir grup erkek, fuhuş pazarlığı için araçla yanına yaklaştıkları kadınlara yangın tüpü sıkıp, eğlendi. Kayda aldıkları anları da sosyal medyada paylaştı.

6.2’nin ardından İstanbul’daki deprem polemiğine İTÜ de karıştı!

İstanbul’daki 6,2’lik depremin ardından İstanbul Teknik Üniversitesi akademisyenlerince hazırlanan ön raporda, enerjinin sadece yüzde 12’sinin boşaldığı kaydedilirken; Marmara için sıkça anılan 7,8 büyüklüğündeki deprem senaryosunun korku yaratmak amacıyla değil, gerçek mühendislik hesabıyla ortaya konulduğu belirtildi.

Sarıyer’in ardından Gaziosmanpaşa’da da yol çöktü!

İstanbul Gaziosmanpaşa’da yürütülen inşaat çalışmaları sırasında yol çöktü. Çöken yol nedeniyle doğalgaz borusu zarar gördü, gaz akışı kesilerek güvenlik önlemleri alındı.

Hindistan Pakistan savaşını 6 yıl önce satır satır yazmışlar: ‘Nükleer kış Türkiye’yi doğrudan etkiler’

Güney Asya’da gerilim, küresel bir felaketin kıyısına dayandı. Hindistan ile Pakistan arasında haftalardır tırmanan çatışmalar, sınır ötesi füze saldırılarıyla sıcak savaşa dönüştü. Dünya nefesini tutarken, en büyük korku ise nükleer silahların devreye girmesi. İki ülkenin toplamda 300’e yakın nükleer başlığa sahip olduğu bilinirken, olası bir nükleer saldırı sadece bölgeyi değil, iklimi, tarımı ve güvenliğiyle Türkiye dahil tüm dünyayı etkileyebilir.