Prof. Dr. Talimciler, spordaki şiddet ve taraftar olgusunu anlattı
Prof. Dr. Talimciler, spordaki şiddet ve taraftar olgusunu
anlattı
Türkiye’de futbol ve taraftar olgusunun sosyolojik
boyutu ile ilgili bilgi veren Prof. Dr. Ahmet Talimciler, “Futbolu, futbol
olmaktan çıkaran her türlü söz, eylem ve davranışı sonuna kadar reddetmeli ve
net bir duruş sergilemeliyiz” dedi.
Türkiye’de ve dünyada en fazla rağbet gören spor dallarının başında
futbol geliyor. Futbol, taraftarlık duygusunun yanında her statüden insanı içinde
barındırıyor. Futbol maçlarında binlerce hatta milyonlarca kişi bir anda üzülüp,
bir anda sevinebiliyor. Kimimiz annemizin, babamızın tuttuğu takımlara gönül
veriyoruz, kimimiz de annemize babamıza rağmen farklı bir takım tutuyoruz.
Kimimiz sarının yanına kırmızının, kimimiz de lacivertin yakıştığını
düşünüyoruz. Kimimiz memleketimizin takımına gönül verirken, kimimiz de
her yıl Avrupa’da ülkemizi temsil eden takımlara gönülden bağlanıyoruz. Ayrı
takımlara gönül versek de hepimizin ortak noktada buluştuğu isimler de oluyor.
Beşiktaş’ın efsanevi başkanı Süleyman Seba, Gençlerbirliği’ni var eden İlhan
Cavcav, Taçsız Kral Metin Oktay, Hakkı Yeten namı diğer Baba Hakkı,
Fenerbahçe’nin büyük forveti Lefter Küçükandonyadis…
Bu denli geniş kitlelere hitap edebilen futbolun sosyolojik yönü, sosyal
bilimciler tarafından da araştırma konusu oluyor. Lisans, yüksek lisans ve
doktora eğitimini Ege Üniversitesinde yaparak spor sosyolojisi üzerine
akademik çalışmalar yürüten Prof. Dr. Ahmet Talimciler, futbolun sosyolojik
yapısı ile ilgili soruları cevapladı.
–
Özellikle 1920 ve 30’lu yıllarda kitleleri belirli bir noktada
hareket ettirmek için kullanılan futbolun, taraftarlık bağlamında
sosyolojik yanıyla ilgili neler söylersiniz?
Futbol ilk ortaya çıktığı andan itibaren günümüze değin
kitleleri peşinden sürüklemeyi başaran bir spor dalı olduğu
için diğer bütün spor dallarından çok daha fazla ilgiyi
üzerinde toplamayı başarmıştır. Bu başarının arkasında ise
futbolun taraftarlarda yaratmış olduğu aidiyet bilincinin
büyük etkisi söz konusudur. Taraftarlık kişinin hayatı
boyunca vazgeçemediği en önemli kimliklerinden bir
tanesidir ve bu kimlikle beraber sizin gibi insanlarla
buluşabildiğiniz bir yapının parçası haline gelirsiniz.
Taraftarlığınızın sosyal hayatınız içerisinde almış olduğu pay
arttıkça tribünlerde sizinle aynı dili konuşan, aynı duyguları
paylaşan insanlarla bir araya gelme sıklığınız da artmaya
başlar.
–
Uzun süre başarısız ivme çizen bir takımın taraftarları arasında
başarısızlık sonucunda başka takımlara yönelme eğilimi
görülüyor. Hem suç işlemeyi göze alacak düzeyde taraftar
olabiliyor ancak başarısız olunduğu zaman başka takımlara
yöneliyor. Bunun nedeni nedir?
Öncelikle takım tutmak bir aidiyetin parçası haline gelmeyi
ve bu şekilde kimlik kazanmayı beraberinde getirmektedir.
Dünyada taraftarlık olgusuna baktığımızda karşımıza etnik,
dinsel, ideolojik, bölgesel birtakım etmenler çıkmaktadır.
Tuttuğunuz takımın kupalar kazanıp kazanmaması sizin
taraftarlığınızın başlayıp sona ermesinde belirleyici bir etmen
olmamaktadır. Bu yüzden de örneğin İngiltere’de bir 3 hatta
4.lig takımının tribünlerinin dahi dolu olması son derece
doğal bir durumdur. Buna karşın ülkemizde taraftarlık
olgusunun ortaya çıkmasında etkili olan unsur yukarıda
belirtmiş olduklarımızın hiçbirisi değildir. Tarihsel süreç
içerisinde üç büyük İstanbul takımının tüm ülkeye yayılan bir
taraftar potansiyeli oluşmuş ve 1970’li yıllarda buna
Trabzonspor da eklenmiştir. Türkiye’de büyük bir takımın
taraftarı olmak demek aynı zamanda büyük bir kitlenin de
parçası olmak anlamını taşımaktadır. Ülkemizde taraftarlığın
başarıya endeksli bir yapı içerisinde şekillenmesi ise ömür
boyu süren taraftarlık olgusunun zaman içerisinde
değiştirilmesini getirebilmektedir. Başarı imgesi beraberinde
farklı olasılıkları ve görünürlüğü de getirmekte olduğu için
büyük takımlar daha fazla ön plana çıkmaktadır.
“Sosyal medya taraftarlık kültürünü de etkiledi”
–
Taraftarlar arasındaki süregelen anlaşmazlıkların etkenlerinden
biri de takımların sosyal medya hesaplarında kullandığı cümleler,
yüksek takipçili hayran hesaplarının paylaşımları da sayılabilir
mi?
Sosyal medyanın ön plana çıkışı sonrasında taraftarlık
kültürünün de bu durumdan etkilendiğini ve bu doğrultuda
bambaşka bir alanı da rekabet kulvarına çevirdiğini rahatlıkla
söyleyebiliriz. Klavye taraftarlığı dediğimiz bir durumun
yaşandığı söz konusu taraftarlık olgusunda tıpkı tribünlerde
olduğu gibi taraftarları en çok öfkelendiren unsurların
başında argo kelimeler ve takımları ile ilgili aşağılamaların
yapılması gelmektedir. Fakat işin ilginç yanı taraftarların
kendileri de aynı söylemleri kullanmak suretiyle rakiplerinin
benzer şekilde davranmasına yol açmaktadırlar. Sanal
ortamda karşı karşıya geldiklerinden çok daha fazla argo
kelimelere başvurmakta ve ortamın daha da gerilmesine yol
açabilmektedirler. Yüksek takipçili hayran paylaşımlarında
da benzer bir durum söz konusu olabilmektedir.
–
Türk Futbolunda uzun yıllardan beri tartışılan ve her maçın
ardından yeniden gündeme gelen hakem hataları sorunu nasıl
çözülebilir?
Hakem hataları sorununun çözülebilmesi için öncelikle
futbolun bütün paydaşlarının ortak bir noktada buluşmaları
ve hakemlik müessesesi konusunda da özerk bir yapının
hayata geçirilmesinin önünün açılması gerekmektedir.
–
Alt liglere baktığımızda deplasman giderlerinin takımların maddi
durumunu oldukça zorladığı görülüyor. Bu durum nasıl
düzeltilebilir?
Pandemi sürecinde ülkemizde futbol liglerini ve bu liglerdeki
takımları yeniden organize edebilme şansını ne yazık ki
kullanamadık. Son derece kötü bir şekilde düzenlenen lig
şeması sayesinde futbol federasyonunun üzerinde ısrarla
durduğu marka değeri kavramı sürekli olarak erozyona
uğramaktadır. Alt liglerin yanı sıra süper ligin, son iki
sezondur İstanbul takımları ligine döndüğü gerçeğini de
eklemek durumundayız. Yirmi takımlı ligin sekiz takımı
İstanbul’dan. Bu durum İstanbul takımlarının deplasman
masraflarını ve yorgunluğunu azaltıcı bir etki yaratırken
diğer takımlar açısından çok daha zorlu bir fikstüre yol
açmaktadır. Alt liglere baktığımızda ise özellikle 3 Ligde
durum çok daha vahim bir pozisyon arz etmektedir.
Birbiriyle alakasız bölgelerdeki takımların kilometrelerce yol
kat etmesine yol açan yanlışlıklar silsilesi ısrarla
sürdürülmekte ve bu durum hem kulüpler için hem de
takımlarına gönül vermiş taraftarlar için ızdıraba
dönüşmektedir. İkinci ve üçüncü ligdeki grupların coğrafi
bölgelere yakınlık ve uzaklığa göre yeniden düzenlenmesi ile
bir adım atılabilir. Bir diğer katkı ise başta birinci ligde
olmak üzere diğer alt liglerde de uzak mesafeler arası gitmek
zorunda
kalan
takımların
ekstradan
masraflarının
karşılanması yoluyla bir seçenek de devreye sokulabilir.
“İzmir Futbolunun geleceği için taraftarlar birlikte hareket etmeli”
–
Her yıl bir İzmir takımının Trendyol 1 Lig’den küme düştüğü
görülüyor. 2022-23 yılı sezonun son haftasında Altınordu Futbol
Kulübü Çaykur Rizespor’la yaptığı maçta 0-0 berabere kalarak
küme düştü. 2023-24 sezonu içerisinde de Altay’ın durumu göze
çarpıyor. İstanbul Futbolu ile neredeyse eşdeğer taraftar kitlesine
ve futbol kültürüne sahip İzmir Futbolunda neden günümüzde
herhangi bir başarıyı İzmir taraftarları olarak göremiyoruz?
Bununla alakalı neler söylersiniz?
İzmir kenti, medyası, takımları, taraftarları bu kentin içinde
yaşadığımız ülkede futbolunun başladığı kent olduğunu tekrar
hatırlamaları gerekiyor. Başarının kalıcı olabilmesinin yolu
altyapılardan başlayarak atılacak olan adımların sağlıklı bir şekilde
atılmasından geçecektir. Aksi halde kısa vadeli parlamaların
ilerleyen süreçte küme düşmelerin yanı sıra derin bir borç batağına
yol açtığını defalarca gördük. Bu yüzden de İzmir kentinin içsel
dinamiklerini harekete geçirmenin yanı sıra taraftarların birbirlerini
yok etmek yerine bu kentin başarısı için birlikte hareket etmeleri
gerekmektedir.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı